KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

Mehmed Es’ad Yesârî

Hattat
Ölüm Tarihi H. 1213
M. 1798
Doğum Yeri İstanbul
Mezar Yeri İstanbul-Fatih Cami Haziresi

Fotoğraflar

Sanatkâr Hakkında

Vücûdunun sağ tarafının yarısı felçli olarak İstanbul’da doğdu. Anadolu muhzırlarından Kara Mahmud Ağa’nın veya Meşihât Da’iresi dânişmendlerinden Kara Âbâdi Ahmed Efendi’nin oğlu olduğuna dair rivayetler varsa da, hangisinin doğru olduğu tespit edilememiştir. Dini ilimler tahsili gördüğü esnada, doğuştan gelen kusuruna ve sol tarafının da son derece güçsüz olmasına rağmen, hüsn-i hatta heves ederek sol eliyle yazı yazmaya çalıştığı ve ta’lik hattında “İmad-ı Rum” payesini elde edecek derecede hüner kazandığı için, eserlerine “Mehmed Es’ad Yesârî” ismiyle ketebe düşmüştür.

Rivayete göre dönemin namlı ta’lik-nüvislerinden Şeyhü’l-islâm Veliyüddîn Efendi’den ders almak istemiş, ancak sağlamlar bitti, şimdi de solaklarla mı uğraşacağız?” diye geri çevrilmişti. Bunun üzerine Dedezâde Seyyid Mehmed Sa^id Efendi’den meşk almaya başlayarak, hâlen Topkapı Sarayı Müzesi’nde(Güzel Yazılar, no. 324/95) bulunan kıt‘a ile H. 1167/M. 1754’de icâzet aldı. Hocasının tavsiyesi üzerine zamanın önde gelen ta’lik-nüvislerinden Kâtibzâde Mehmed Ref‘i ve İsmâ’il Refîk efendilerden de ders görerek, her ikisinden de ayrı ayrı icâzet aldı.

Eğitimini tamamladıktan sonra Sultan 3. Osmân’ın huzurunda yazı yazarak, 40 kuruş ihsânla kuzat zümresine alındı. Bir müddet kadılık yaptıktan sonra, yazıdaki şöhreti artması ile Sultan 3. Mustafa tarafından Enderûn-ı Hümâyûn’un hatt-ı ta’lik muallimliğine tayin edildi. Takdir görmeğe başladığı bu dönem, Türk ta’lik hattının inkişâfındaki en büyük hizmeti gerçekleştirdiği dönem oldu ve oğlu tarafından tekemmül ettirilecek olan üslubunu ortaya çıkarmaya başladı.

Özellikle Sultan Abdülhamid dönemdeki çalışmaları ile İran’a özgü bir yazı türü olan ve İmadü’l-haseni tarafından zirveye taşınan ta’lik hattını, Türk zevkine uygun olarak kendine özgü şivesi ile yazmaya başlayan Mehmed Es’ad Yesârî, bu yazı türünün Anadolu’daki en büyük temsilcisi haline gelerek, “İmad-ı Rum” lakabı ile anılmaya başlandı.

Şöhreti ile birlikte itibarı da artıyordu. Bir rivayete nazaran oğlu ile birlikte Hac’ca gitmeye niyetlenen Mehmed Es’ad Yesârî’yi taltif etmek için Sultan 3. Selim, tecdiden inşâ olunan edilmekte olan Aynalıkavak Kasrı’na Şeyh Gâlib’in bir kasidesini yazmasını istemiş, mukabilinde de mükâfât olarak 12.500 kuruş yolluk ihsân etmişti. Bunun üzerine H. 1206/M. 1791’de de oğlu Mustafa İzzet Efendi ile beraber farizâ-i Hac’cı ifâ eden Mehmed Es’ad Yesârî’nin yazdığı kitâbe, bugün Aynalıkavak Kasrı’nın bir odasında hâlen görülebilmektedir.

Döndükten sonra daha ziyade talebe yetiştirmekle meşgul olan Mehmed Es’ad Yesârî, H. 12 Receb 1213/M. 20 Aralık 1798’de vefât etti. Fâtih’ten Âşık Paşa’ya giden Gelenbevî Caddesi’nin sol tarafında, Tûtî Abdüllatîf Efendi’nin yanına defnolunduysa da, yol genişletme çalışması yapılırken ortada kalan mezartaşları Fâtih Türbesi hazîresine nakledilmiştir. Mezartaşının oğlu Yesârîzade Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan kitâbesi şöyledir:

Hüve’l-bâkî

Üstâd-ı ekrem merhûm ve mağfûrün-leh Hattat el-Hac Mehmed Es’adü’l-yesârî Efendi rûhu içün el-Fâtihâ.

Sene 1213 (Rece)B fî 12   

Eserleri

Akrabalar

Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi
Oğlu

Hocaları

Dedezâde Seyyid Mehmed Sa'id Efendi
Ta’lîk
H. 1167 / M. 1753-1754
Kâtibzâde Mehmed Ref‘î Efendi
Ta’lîk
İsmail Refîk Efendi
Ta’lîk

Talebeleri

no image
Arapzâde Mehmed Sa'dullah Efendi
Ta’lîk
H. 1210 / M. 1795-1796
no image
Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi
Ta’lîk
no image
Yağlıkçızâde Abdülkadir Bey
Ta’lîk
no image
Yağlıkçızâde Mehmed Emîn Bey
Ta’lîk
Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi
Ta’lîk
no image
Seyyid Mehmed Es’ad Efendi
Ta’lîk
no image
Mehmed Şehâbeddîn Efendi
Aklâm-ı Sitte
no image
Şerîf İhyâ Yahya Efendi
Ta’lîk
H. 1212 / M. 1797-1798

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar İbnülemin Mahmud Kemal İnal

Sultan Selim Han-ı Sâlis’in sır-kâtibi tarafından yazılan, Topkapu Sarayı Kütübhânesi’nde bulunan ruz-nâmede deniliyor ki: Pâdîşâh, 1206 Receb’inin ikinci günü Topkapu’ya nüzûl edüb bu sene hacca niyet eyliyen Hattat Yesârî Efendi’yi huzûr-ı hümâyûnlarına ihzâr birle yirmi kese kendüye ve beş kese oğluna ve beş kese Nakkaş Hâfız’a ihsân-ı mülûkâne buyrulub edâ-yı salât-ı Cuma içün Cami’-i Hazret-i Hâlid’e sandal süvârî teşerrüf ve ba’de’s-salât Topkapu’ya avdet ve akşama yukarı teveccüh buyruldu.

Cevdet Paşa tarihinde diyor ki: Hatt-ı ta’likde sahib-i yed-i tûlâ ve bi’l-cümle hattatlara galebesi hüveydâ olmuşdur. Hatda hattatîn-i asr indinde İmâd-ı Rûm ve sarir-i kilk-i iştihâr-ı vâsıl-ı her merzbum olan Şeyhü’l-islâm Veliyyüddîn Efendi, Yesârî Efendi’nin hâlini ve cevdet-i hatt-ı bî-misâlini gördükçe “Cenab-ı Hakk, bu zâtı bizim enf-i istikbârımızı kırmak içün göndermişdir.” dermiş. Şöhreti tezâyüd ederek sagir ve kebîr kendüsünden ta’lime heveskâr olmak hasebile târik-i kazada terfi’-i rütbe ile nâ’il-i emel ve saray hocası olub nev-be-nev atâyâ-yi seniyye ile mükerrem ve mübeccel olarak kāyd-i zarûretden azâde ve cümle ekâbir indinde itibârı ziyâde olmuşdu. Bir vakitden beri vücûd-ı âlîline bazı avârız munzâm ve günden güne müşted olarak bu evânda her vefki âlem-i fâniden dest-şûy-i ferâgât olmuşdur.

Âsâr-ı hayriyye-i selâtîn ve kibârdan niçe me’abid ve ebniyye-i sa’ire hattı ile olan tevârih ve kāsa’id ve kıta’at-ı mucibü’l-fevâ’id, ahlâf-ı me’arifi ittüsâfe güzel bir yâdîgârdır.

Habib Efendi – nereden almışsa – Hat ve Hattatan’da diyor ki: Sultan Osmân-ı sâlisin huzuruna dâhil ve emr-i hümâyûn ile kuyud ve çend satır tahriri ile mazhâr-ı sitâyiş olub kırk guruş atiyye-i hümâyûna nâ’il olan bî-bahtlerdendir. Sultan Mustafa Hân-ı sâlis, ânı sarây-ı hümâyûna ta’yin eylemişdir.

Sâmî Efendi merhûm söyledi: Yesârî’nin hânesi âdeta yazı pazarı imiş. Haftada birkaç gün sudûr ve kibarzâdelerden ve sâ’ir sınıflardan talebe toplanır, en iyi mürekkebciler, kâğadcılar, kalemciler, kalemtraşcılar gelir, alışveriş olurmuş. Merhûm, günde birçok meşke bakarmış. Oğlu Mustafa İzzet Efendi’nin evi de böyle imiş. Hoca merhûm[1] naklederdi.



[1] Sâmî Efendi’nin ta’lik hocası Kıbrısîzâde İsmâ’il Hakkî Efendi.

Ketebe.org İsmail Orman

Dedezâde Mehmed Sa’id Efendi’nin, ilk derste ödev olarak verdiği meşkin geri getirildiğini zannederek Mehmed Es’ad’ı payladığı, kendisinin yazdığına inanmayıp bir de huzurunda yazdırdığı mervidir. Öğrencisinin kabiliyetini bu şekilde anlayan Dedezâde, onu büyük bir itinâ ile yetiştirerek me’zun etmiş ve zamanın ünlü ta’lik hattatlarından Kâtibzâde Mehmed Ref‘i ve İsmâ’il Refîk efendilerden de istifade etmesini sağlamıştır.

Selâtîn ve küberânın nice abide ve binasına dest-i hattı ile tevârih ve kasa’id ile bir hayli murakka’ ve kıt‘a yazmış olan Mehmed Es’ad Efendi’nin eserleri, bugün önemli müze ve koleksiyonları süslemektedir. Sultan Abdülhamid'in yaptırdığı Beylerbeyi Cami'nin, Eyüp’teki Mihrişâh Sultan İmâreti ve sebilinin, Koska’daki Recaizade Sebil-küttabı’nın ve Üsküdar’daki Hacı Selîm Ağa Kütüphânesi’nin inşâ kitâbeleri de ona aittir.   

İslam Ansiklopedisi M. Uğur Derman

Tahminen 1730’lu yılların ortalarına doğru İstanbul’da doğdu. Anadolu kazaskerliği şer‘î mahkemesi muhzırlarından (mübâşir) Kara Mahmud Ağa’nın oğludur. Sağ tarafı felçli olarak doğan, sol elinde de çolaklık bulunan Mehmed o haliyle ta‘lik hattına merak sardı. Devrin üstadı Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi tarafından -bedenî kusuru sebebiyle- talebeliğe kabul edilmedi. Dedezâde Mehmed Said Efendi ise onu ilk meşkinden itibaren dikkat ve hayranlıkla takip ederek kendisine 1167’de (1754) ta‘lik icâzetnâmesi verdi. Halen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde saklanan (Güzel Yazılar, nr. 324/27-3) bu mâil ta‘lik kıtada ismi ve mahlası Mehmed Esad, lakabı da Yesârî olarak kaydedilmiştir. İcâzet merasiminin yapıldığı camide mümeyyiz olarak Veliyyüddin Efendi de bulundu. Diğer hat üstatları Yesârî’nin kıtalarına baktıkları esnada sıra Veliyyüddin Efendi’ye gelince onun, “Bu şerefe biz nâil olacakken hayfâ ki elimizle kaçırdık!”, bir başka defa da, “Cenâb-ı Hak bu zatı bizim enf-i istikbârımızı (burun büyüklüğü) kırmak için yollamıştır” dediği hattat Filibeli Hacı Ârif Efendi’den rivayet edilir. 


Mehmed Esad icâzet aldıktan sonra gelişmeye devam etti. Önceleri büyük İran hattatlarının, bilhassa Mîr İmâd-i Hasenî’nin üslûbunda ve “İmâd-i Rûm” lakabıyla anılarak yazmayı sürdürdü; kıtalar, murakka‘lar, kitâbeler, levhalar yazdı. Zamanla İmâd’ın en güzel harflerini kendi sanat zevkine göre seçerek 1190’dan (1776) itibaren Osmanlı-Türk ta‘lik üslûbunu başlattı. Sadece İran üslûbunu benimsemiş olanlar, Türkler’in ta‘lik hattını bozduğunu söyleyip bu çığırı açtığı için Yesârî Esad Efendi’yi kabahatli buldular. Halbuki Türk ta‘lik üslûbunda kullanılan harflerin hepsine İmâd’ın murakka‘larında rastlanabilir. Ancak İran hattatlarında aynı harf elden farklı görünüşlerle çıkarken Türk hattında daima seçilip beğenilen tavrın korunmasına dikkat edilmiştir. Yesârî Esad Efendi yeni üslûbu tam yerleşmiş olarak 1195’ten (1781) itibaren çok güzel örnekler vermeye başladı. 1205’ten (1790) sonra celî ta‘likte küplü, çanaklı harfleri alışılandan daha büyükçe yaparak bazı kitâbelerinde (meselâ Eyüp’te Mihrişah Vâlide Sultan İmareti) görünüşe mübalağa getirdi. Bundan dolayı onun son yıllarının yeniden üslûp araştırmalarıyla geçtiği söylenebilir. Türk üslûbundaki en parlak devresi 1195-1200 (1781-1786) arasındaki yılları kabul edilmektedir. 


Yesârî’nin ne kadar çok kimseye yazı öğrettiği, meşk yazdığı şuradan anlaşılmalıdır ki -Sâmi Efendi’nin nakline göre- ta‘lik kâğıdı imalâtçısı Kadri Usta, meşk günleri onun evinin kapısında oturup gelenlere âharlı meşk kâğıdı satmakla geçimini temin ederdi. Aynı günlerde is mürekkebi, kamış kalem ve kalemtıraş satanların da müşterilerin talebiyle bu evin kapısına geldikleri söylenir. Daha ziyade medrese talebesi için yazdığı, “softa (suhte) meşki” adıyla tanınan ta‘lik meşklerine bakıldığında Yesârî’nin kalemindeki sürat hemen farkedilir. Yazarken sulu is mürekkebini tercih ettiğinden hattındaki kalem cereyanları zevkle seyredilir; yazdıklarında beğenmeyip tashih ettiği harfler yok denilecek kadar azdır. Bütün bu mârifetleriyle Yesârî Esad Efendi eskilerin “kudretin ibreti” olarak nitelendirdikleri tarifi göz önüne getirir. 


Yesârî icâzet aldığı sırada Osmanlı tahtına geçen III. Osman onun namını ve kabiliyetini duymuş olmalı ki huzuruna davet etti; hünkârın emriyle karşısına oturup sol dizini dikerek yazı altlığı üzerinde yazdığı birkaç satır ta‘lik hattını padişaha sundu ve onun ihsanına nâil oldu. Fakat bu sırada sadece 40 kuruş ihsana nâil olabildiği Tuhfe-i Hattâtîn’de bahtsızlığına işaretle belirtilmiştir. Daha sonra III. Mustafa kendisini Sarây-ı Hümâyun’a hat muallimi tayin etti. I. Abdülhamid ve III. Selim devrinde kendilerinin ve devlet adamlarının yaptırdıkları mimari eserlerdeki celî ta‘lik kitâbeler Yesârî Esad Efendi’ye yazdırılırdı. Burada özellikle hassas ruhlu Sultan Selim’in sanatkâra karşı muamelesi anlatılmaya değer bir hadisedir: Yesârî, özürlü bedenine rağmen oğlu Mustafa İzzet ile birlikte 1206 (1792) yılında hacca niyetlendiğinde bunu duyan padişah 1 Receb (24 Şubat) günü onları Topkapı Sarayı’nda kabul ederek iltifatta bulunduktan sonra Aynalıkavak Kasrı için Şeyh Galib’e ait bir kasideyi yazmasını, eğer hacca gidişi dolayısıyle vakit darlığından yazamayacaksa başkasının yazısını da istemediğini söyleyip ilâve eder: “Lâkin hatırım için ne kadar da zahmet ise katlanın!” diyerek kendisine 12.500 kuruş yolluk ihsan eder. Bu zarafete, ta‘lik hattının hünkârı da seyahat öncesi Aynalıkavak’a yazdığı kitâbe ve kuşak hatları ile karşılık vermiştir. Ancak kuşak yazıları taşa hâkkolunmayıp sıva üzerine yapıştırma altınla işlendiği için sonraki tamirlerde tamamen bozulmuştur. 


Son zamanlarını hastalıklarla geçiren Yesârî Esad Efendi 12 Receb 1213’te (20 Aralık 1798) vefat ederek Fatih’in Gelenbevî semtindeki Tûtî Abdüllatif Efendi Medresesi’nin hazîresine gömüldüyse de elli bir yıl sonra yanına defnedilen oğlu Mustafa İzzet Efendi’ninkiyle beraber kabirleri tahminen, 1925 yılında onarılıp genişletilen yolun altında kalmış ve kaybolmuş, mezar kitâbeleri ise Fâtih Camii hazîresine götürülmüştür. Yesârî Esad Efendi, oğlu Mustafa İzzet’i de ta‘lik hattında mükemmel sûrette yetiştirmiştir. Babasından sonra ta‘lik hattında Osmanlı-Türk karakterini daha da pekiştiren Yesârîzâde imzalarında babasını da daima lakabıyla anar. Oğlundan başka Mîr Mehmed Emin ve Arapzâde Mehmed Sâdullah, Mehmed Şehâbeddin, Mektûbî İbrâhim Edhem, Şerif İhyâ efendiler de Yesârî’nin en meşhur öğrencileridir. 


Yesârî’nin taşa mahkûk celî ta‘lik kitâbelerinden zamanımıza intikal edenlerden bazıları şunlardır: Reîsülküttâb Recâi Efendi Mektep ve Sebili (Vefa, 1189/1775); Beylerbeyi Camii (1192/1778); Hamîd-i Evvel Medresesi (Bahçekapı, 1194/1780 [imzasız]); Hacı Selim Ağa Kütüphanesi (Üsküdar, 1196/1782); Emirgân Camii ve Çeşmesi (1197/1783); Fâtih Türbesi kapı içi kitâbesi (1199/1785); Aynalıkavak Kasrı kitâbesi ve içinde kuşak (1206/1792); Eyüp Mihrişah Vâlide Sultan İmareti, Türbesi, Sebili (1209/1794); Topkapı Sarayı içinde Kubbealtı ve Harem’de kitâbeler; Bulgaristan Şumnu’da Kurşunlu ve Reis Paşa camilerinin kitâbeleri; muhtelif nişan taşları (Beşiktaş-Ihlamur, Teşvikiye Camii avlusu, Sarayburnu-Gülhane sahası). Ayrıca müze, kütüphane ve hususi koleksiyonlarda kıta, murakka‘ hilye ve levha olarak eserleri mevcuttur. 


BİBLİYOGRAFYA 

Habîb, Hat ve Hattâtân, İstanbul 1305, s. 243; Cevdet, Târih, VI, 314-315; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 717; Cl. Huart, Les calligraphes et les miniaturistes de l’orient musulman, Paris 1908, s. 291-292; A. Süheyl Ünver, Mehmed Es’ad Yesârî, İstanbul 1955; İbnülemin, Son Hattatlar, s. 531-536; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 182-184; M. Uğur Derman, Türk Hat Sanatının Şâheserleri, İstanbul 1982, rs. 19, 25; a.mlf., Letters in Gold, New York 1998, s. 100-101; a.mlf., Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler, İstanbul 2002 s. 124-125; a.mlf., Eternal Letters, Sharjah 2009, s. 104-107; a.mlf., Ömrümün Bereketi: 1, İstanbul 2011, s. 290-297; Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hânedanlar, Ankara 1990, II, 887-888; İslâm Kültür Mirâsında Hat San‘atı (haz. M. Uğur Derman), İstanbul 1992, s. 206-208; Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, İstanbul 1999, s. 166-171; Muhittin Serin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, İstanbul 2010, s. 363-365; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Üçüncü Sultan Selim Zamanında Yazılmış Dış Ruznâmesinden 1206/1791 ve 1207/1792 Senelerine Âit Vekayi”, TTK Belleten, XXXVII/148 (1973), s. 622-623.