KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri
KETEBE Hat Sanatı, Ünlü Hattatlar, Hat Sanatkârları ve Eserleri

Mîr İbrahim Nâşid Efendi

Hattat
Hafiz Osman's School in the six scripts

Birth Date H. 1161
M. 1748
Death Date H. 1206
M. 1791-1792
Birth Place İstanbul
Grave Place İstanbul-Üsküdar, Ayazma Cami Haziresi

About Artist

Kapudân-ı Deryâ Dâmâd Râtib Ahmed Paşa’nın oğlu olarak H. 1161/M. 1748 senesinde İstanbul’da doğdu. Babasının sâyesinde küçük yaşta olduğu hâlde Enderûn-ı Hümâyûn’a alındı. Burada iyi bir eğitim aldığı gibi, Kadıköylü Mehmed Efendi’den de sülüs ve nesih meşkederek H. 1170/M. 1756-1757 yılında icâzet aldı. Ayrıca ta’like de himmet ederek icâzete nâ’il olduğu bilinmekteyse de, hocasının kim olduğu tespit edilememiştir.

Enderûn-ı Hümâyûn’da bazı küçük me’mûriyetlerde bulunduktan sonra Sultan Mustafa Hân-ı Sâlis’in mâbeyncilik hizmetiyle Bîrûn’a çerâğ edildi. Bu eyyâmda Sadrazâm Osman Paşa’ya dâmâd dahi olduğundan, H. 1187/M. 1773’te kapıcıbaşılıkla saraydan çerâğ edildi. Bundan kısa bir müddet sonra da Yenişehr-i Fenâr Mevleviyyeti’ne nâ’il oldu. Sultan Selîm Hân-ı Sâlis’in H. 1203/M. 1789’daki cülûsunda Emine Sultan’a kethüdâ olup bu görevde iken H. 1206/M. 1791’de vefât etti. Ayazma Cami hazîresinde medfûndur.   

Masters

Kadıköylü Mehmed Efendi
The six scripts

Ketebe.org İsmail Orman

Tatlı dili ve hoş-sohbeti ile marûf derviş-meşreb bir zât olan Mîr İbrahim Nâşid Efendi’nin, bilhassa şiir ve inşâdaki mahâreti meşhurdur. Dest-i hattı ile muhârrer olduğu sanılan Dîvân’ı ise Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi’ndedir.

Hüsn-i hatta da vaktinin önde gelen hattatları arasında olduğu nakledilen Mîr İbrahim Nâşid Efendi, bilhassa Tuhfe-i Hattâtîn müellifi tarafından bir hayli övülmüş ve yazıda Büyük Derviş Alî, Nefeszâde gibi üstâdlardan aşağı kalmadığı beyân edilmiştir. Buna mukabil âsârına tesâdüf edilmemiştir.   

Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Tuhfe-i Hattatin

Karîben şeref-i tercemeleri bu ceridemizi teşrifleri melhûz olan Sadr-ı esbak Osman Paşazâde, dâmâd-ı şehriyârî, veliyy-i ni’metim Kapudan Ahmed Paşa’nın ferzend-i ercümend-i mihterleri, nâmdaş-ı Pûr-i Edhem-i âgâh ve hem-nâm-ı bânî-i beyt-i mükerrem-i Halîlullâh İbrâhîm Beyefendi’dir. “Sunvu ebîhi” hükm-i nebîhi üzere hânvâde-i devletlerinin ulûm u ma’ârif mevrûs-ı unvanları ve hüsn-i hatt u kitabet ve zekâ-yı vezn-i tabî’at, zât-ı bî-akrânlarının mâlezeme-i hâme-i şânlarıdır. Hâme-i vücûd-ı vâhidiyyü’z-zât, evhadiyyü’s-sıfâtları yüz altmış bir sâli hilâlinde kadem-nihâde-i sahîfe-i şühûd olup ârâyiş-i destâr-ı iftihâr-ı birâderân bir gül-gonce-i gülbün-i sad-berg-i irfân ve Yûsufiyyü’l-hulk-ı ihvandır.
...
Sultânu’l-berreyn ve’l-bahreyn, hâdimü’l-Harameynü’l-muhteremeyn, sâlisü’l-Mustafeyn, sultân-ı âlemiyân-ı zaman, melikü’l-mülûk-i cihâniyân -eyyedallâhu ve ebbede mevlâhu ve nassara cündehü ü livâhi-hazretlerinin sâye-i pervâne-himâyelerinde fânûs-ı Enderûn-ı Hümâyûn’a çerâg-efrûhte olduklarından, bu dem-i meymenet-tev’eme dek âsîb-i rûzigârdan asayişle o debistân-ı irfanda şümûs-ı ulûm u ma’ârif olan şehere-i mehereden iktisâb-ı envâr-ı meleke-i kemele ile fıtrat-ı isti’dâdlarında merkûz olan “kaleme bi’l-kalemi” hükmü kuvvetten fi’le gelip ila “Yezîdu fi’l-halki mâ yeşâ’u” istizâdesiyle hilâl iken bedr-i âsumân-ı kemâl olmuşlardır. Husûsâ şeş kalem ve lâ-siyyemâ hâdim-i Kitâb-ı kerîm olan nesh ü sülüste hüsn-i hat tarafına dahi teşevvuk ile “Kırtâs-ı meşki destüne al yaz havâsıdur” neşîdesince âti’z-zikr ser-levha-i safha-i bî-mânendî Kâdîköylü Mehmed Efendi’nin akd eylediği mecâlis-i ifâde vü ta’lîminde zânû-zede-i pîş-i pîş-tahta-i ta’allüm ü istifâdeleri olarak dört sene mikdârı nakş-bend-i müsevvede-i temeşşuk ve mahtûbe-i izn ü icâzet-i vaz’-ı lafza-i ketebeye ta’aşşuk ve tarîka-i enîka-i “hüsn eş-Şeyh Hamdullâh” (1177) -kuddise sırruhu- üzere ki, silsile vesâ’it-i aşere-i kâmile ile onlara resândır, beyne ketîbeti’l-esâtize bi-hakki’n-nûn ve’l-kalem derece-i üstâdiyyete neyi ile tefevvuk ve hürde ta’lîke dahi ta’alluk eylemişlerdir.
Hatteş kesî ne-nuvişte meğerki Râsim Şeyh.
Halika ki, hüsn-i şîve-i Hâfızâne'sinden bir ayn-ı bî-gayna İbn Mukle-i Vezir eğer yek lahza im’ân eylemiş olsaydı, dîde-i sitayiş ü sâbâşı pür-eşk-i reşk olup zebân-ı gamzesi “İftah ayneke” demek mu’ayyendir.
Yezîdüke hattuhu hüsnen İzâ mâ zidtehu nazaran
me’âlince reftâr-ı hüsn-i rûz-efzûn-ı hâme-i Yâkûtî-câmelerine Derviş Alî-i agâh dahi zîr-i meşk-âsâ kat’â ve cezmâ el arkası yerde eyvallâh deyip ve Kevkeb ü Zerrîn-kalem emsâli dahi bir noktasının sîpâre-i mezâyâsında eliften başlayıp ve Usturacızâde-i mû-şikâf o vâhid ke’l-elfin yek elifinden hezâr nükte-i ser-beste tıraş eylemeğe râgıb ve Nefesîzâdeler dahi zamme-i hüsn-i i’râbında zamîme-i fütûhât birle üstün birle üstün kelimesinden ötürü habs-i nefes-i teveccüh ve nasb-ı nefes-i tenebbüh ile Şeyh-i kürsî gibi du’â-yı hayr ile nefes eylemeğe tâlib olmaları ceffe’l-ka-lem müsellemdir.
Hired der-hat zi-reşk-i hüsn-i hatteş”
Ve’l-hâsıl bu eyyâmda mastaba-i fakiranemizi meykede-i ma’ârif zannıyla bir gazel-i nev-zemîn inşâd u ihdâ birle gâ’ibâne tevessül ve dürc-i ulemâ-yı hat olan bu vesikaya dere olunmağa tenezzül buyurmalarına mebnî çend elfâz-ı terceme zât-ı ferîdeleri ta’rîf ü takyîd ve gazel-i müressel dahi terdîf ü tefrîd olundu. Elhak fikr-i sâ’iblerinin şevket ü şâm ve mevrûs-ı pederâne olan tab’-ı râtiblerinin râşidâne hayâl-i sâmî-cevelânı:
Çâre hâmûşîst şi’rî-râ
İd ez-tahsîn guzeşt
mantûkunca şu’arâ-yı eslâftan Nâbî ve Sâbit’i dahi âsîme-ser ü sâkit kılması ayandır: “Münkir me-şev ki levh ü kalem şüd güvâh-i mâ”
Gazel:
Nakş idersen ebruvân-ı yâri resm-i yaya çek
Başka tarh itmek dilersen bak hilâl-i aya çek
Tûtiyâdur dikkat-i im’ân hüsn ü ânına
Hâk-i puy-ı kuhl-i yâri dîde-i binaya çek
Hayli dem çekdük çevirdük gerçi kim ol ser-keşi
İtme bîhûde keşâkeş-i gayrı istiğnaya çek
Çek çekilmezse eğer âgûş-ı vasla ol peri
Şîşe-bâzî eyleyüp sâkî hemân sahbâya çek
Berg ü bâr-ı lutfunu görsün dil-i üftâdegân
Ey nihâl-i nâz-perverdem kerem kıl sâye çek
Dâd-ı Hak’la göstertir yüz şâhid-i rnatlab yine
Sübha-i a’mâli zâhid sen kuru gavgâya çek
Kâkülünden ol mehün düşdükçe tel çek ey gönül
Çünki kârun misk ü anberdür senün sermâye çek
Nâşid erbâb-ı ma’ârifden olup tanzîr-cû
Böyle bir tarh-ı nevi ser-nâme-i imlâya çek